“Bütün cihan işitsin ki; artık İzmir hiçbir kirli ayağın üzerine basamayacağı çok mukaddes bir topraktır.”
— Mustafa Kemal Atatürk

Toprak, yalnızca üzerinde yürüdüğümüz bir zemin değildir. Yüzyıllardır süzülen direnişin, özgürlüğün ve umudun taşıyıcısıdır. Kökler ise bizleri bu toprağa bağlayan, geçmişle geleceği birbirine kenetleyen damarlarımızdır. İzmir’in kurtuluşunun 103. yılında, bu gerçeği yeniden hatırlamak, yalnızca bir tarih anması değil, aynı zamanda bize yön veren bir hayat dersidir.

9 Eylül 1922’de İzmir’in kurtuluşu, sadece düşmanın bu topraklardan kovulması değildi. O gün, köklerine yeniden tutunan bir milletin ayağa kalkışıydı. Atatürk’ün inancı, kararlılığı ve azmi, milyonların yolunu aydınlattı. Bir insanın cesareti, bir ulusun kaderini değiştirdi. Yanmış evlerin küllerinden, harap bağların arasından yepyeni bir ülke doğdu. İzmir, yalnızca bir şehrin kurtuluşu değil, bağımsızlığın simgesi oldu.

Bugün, 103 yıl sonra, belki artık savaş meydanlarının dumanı yok, top sesleri yok. Ama bu topraklara, bu değerlere, bu köklere sahip çıkmak hâlâ bizim en önemli görevimizdir. Çünkü köklerini unutan, toprağını da kaybeder.

Atatürk, İzmir’de söylediği sözlerle yalnızca bir şehrin değil, bir milletin geleceğini işaret etti. Çünkü köklerimize sahip çıktığımız sürece, dallarımız göğe yükselecek, gölgemiz nesiller boyunca bu topraklarda serinlik verecektir.

İzmir’in kurtuluşunun 103. yılında kendimize sormamız gereken soru işte budur: Biz, bugün bu toprakların üzerinde yürürken köklerimizin değerini gerçekten biliyor muyuz?