Hayatımın her döneminde, iyi olmanın ve iyi kalmanın çok önemli olduğuna inandım. Çünkü dünya ancak bir denge içinde var olabilirdi. Ve sanki ben, doğduğum andan itibaren bu dengenin hangi tarafında olacağımı biliyordum. Hep söylerim; adım, üç kez çekilen bir kuranın üçünde de Hale çıkmış. Üstelik anlamı “ayın çevresindeki ışık” demek. Belki de bu yüzden, hayatım boyunca hep insanlara ışık olabilmek, Hale olabilmek için çabaladım. Karşılık beklemedim; çünkü karşılık beklendiğinde samimiyet kaybolur. Bu hayata geliş amacım, ışık olmaktı.
Şimdi size, başkalarına ışık olmuş birinden… Adı gibi ülkesine , doğaya ve değerlerine sadık olan Sadık Amca’dan bahsetmek istiyorum. Sadık Amca; yalnızca yüzünü fotoğraflardan bildiğim, ama nedense çok önceden tanıyormuşum gibi hissettiren o babacan insandı. Hani bazı insanlar vardır ya; gördüğünüz anda onun iyi olduğunu hissedersiniz. İşte, Sadık Amca tam da öyle biriydi.
Sadık Amca, yöneticimin babasıydı. Vefat haberi geldiğinde, vefat duyurusunu ve hatta mezar taşını hazırlamak bana düştü. Hayatımda yaptığım en zor tasarımdı bu. O an, sanki görünmeyen o taşın ağırlığı altında kaldım. Çünkü insan her zaman mutluluk dolu işler yapmıyor; bazen de hüzünle ve kayıpla yüklü anılara dokunuyor…
Sonra Sadık Amca bir ağaca dönüştü. O ağaçta zeytinler oldu. Ve zeytinler altın rengini alıp şifa dolu şişelere sıkıştı. Doğanın bize bahşettiği bu güzel armağan, Sadık Amca’nın adıyla çok yakında sofralarımızda yerini almaya başlayacak. Her damlası, görünenin ardında bir ışık taşımaya başladı. Ve bu ışık, günden güne büyümeye devam ediyor. Çünkü bu, yalnızca zeytinyağı değil… Bu, ardında mucizeleri barındıran bir iyilik mirası. Bu miras kaç çocuğun kalemine mürekkep oldu kaçına daha olacak kim bilir..
Ve ne oldu biliyor musunuz? O zeytinyağının etiketini tasarlamak da bana nasip oldu. Hayatım boyunca sayısız tasarım yaptım; ama hiçbirinde bu kadar yoğun bir duygu, bu kadar derin bir heyecan ve hüzün iç içe geçmemişti. Çünkü ilk kez bir tasarım, bir hayat hikâyesine dokunuyordu. Hem de yüzünde kırık bir gülümsemeyle hayatı okumuş, içinden geçmiş gözlerinde vefakar bakışıyla bu dünyadan geçmiş Sadık Amcaya..
Ben hep bir insana, bir hayvana, bir ağaca sevgiyle dokunduğumuzda, o iyiliğin bize katbekat geri döneceğine inandım. Yaptığınız iyilikler size geri döner; yaptığınız kötülükler de öyle.
Son zamanlarda çok düşünüyorum:
Ne olduğumuzun, hangi unvanlara sahip olduğumuzun, hangi başarılarla anıldığımızın gerçekten bir önemi var mı?
Belki de önemli olan tek şey, yaptığımız her şeyin bir gün bize geri dönecek olması.
İyi ya da kötü.
Seçim bize ait.
Biliyorum artık insanları sevmek zor, insanlara güvenmek zor, birine inanmak, birine yaslanmak zor.
Ama tüm bunlara rağmen, hâlâ hayatımızda Sadık Amcalar var.
Ve o Sadık Amcaların, hiç tanımasalar da üzüntüsünü kalplerinde taşıyan insanlar…
İşte bu yüzden hayattaki tüm kötülüklere inat iyilik çoğalmak zorunda.
Şimdi söyleyin..
Kaç doğum gerekir?
Kaç ağaç gerekir?
Kaç yürek gerekir, bir Sadık Amca olabilmek için?..